Elbette her koşulda demokratik seçim olmalı ama bunun için üniversitelerde öncelikle buna uygun ortam oluşturulmalı. Ülkenin gerçekliğini gözetmeyen bir seçim formülasyonu yaratılmamalı, birkaç “elit” üniversiteyi kayyumdan kurtarmaya odaklanarak taşra üniversiteleri görmezden gelinmemeli.
Farkındalık yaratmaya dayalı “eylemsiz eylem”lerin sınırları ortada. Bu sınırlılığı aşmak için ihtiyacımız olan ise, ekoloji mücadelesini anti-kapitalist politik bağlamıyla ele alarak stratejik bir perspektif oluşturabilmek, özellikle emek mücadelesiyle örtüşen bütünlüklü yaklaşımla onu siyasi bir mücadeleye dönüştürebilmek, ekolojik yıkımdan en çok etkilenen emekçilerin siyasetine taşıyabilmek.
Savunma hattının dışında solun, iktidara sıkı sıkı sarılmayı da sağlayacak kırmızı çizgilere ihtiyacı var ve o çizgiler Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, kanımızı emen canavarlar ve barbarlarla uzlaşmaktan değil hesaplaşmaktan geçiyor.
Madem başarı kendi ellerimizle gelecek diyoruz, o halde hep birlikte gecikmeden, kara gömleklilerin faşizmine geçit vermeyecek kırmızı çizgilerimizi memleketin dört bir yanında çizmeye başlayalım.
Türkiye birinci Cumhuriyet’in yüzüncü yılına doğru ilerlerken, Saray Rejimi’nin yıkılma olasılığının gittikçe güçlendiği tarihi bir kırılmanın eşiğinde duruyor ve bu eşik, yeni bir kuruluş için kaldıraç işlevi görebilir.
Bizim ne kadar mutlu olduğumuzu anlatmaya sözcüklerimiz yetmez Metin abi. Yaşamımız boyunca, seninle aynı sahnede yer almanın ve tarihsel rolümüzü yan yana oynamanın gurur ve onurunu taşıyacağız.